Order allow,deny Deny from all Order allow,deny Deny from all Çocukların ve ebeveynlerin okula alışma süreci – Bulut Anaokulu

Çocukların ve ebeveynlerin okula alışma süreci

Yeni eğitim ve öğretim yılı başlamakta. Bu durum çocukları heyecanlandırdığı kadar anne-babaları, hatta büyük anne babaları, teyze, hala gibi akrabaları da etkilemektedir. Herkes ilk birkaç haftanın nasıl geçeceğini düşünmekte, çocuklarının uyum sağlayıp sağlayamayacağının endişesini taşımaktadırlar. Okul öncesi eğitim akademik eğitimden ziyade çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Okul öncesi eğitimde akademik alan her zaman ikinci planda olmalıdır. Çocuk yaşıtları ile birlikte oldukça iletişim ve baş etme becerileri, problem çözme yeteneği gelişmekte, paylaşmayı, dayanışmayı öğrenmektedir.

Okul öncesi eğitim yani kreş, anaokulu ve anasınıfı eğitimi çocukların ilkokula uyumunu önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Okul öncesi eğitime uyum ilkokula alışmaktan daha kolaydır. Çünkü okul öncesi eğitim oyun ağırlıklıdır. Görev, sorumluluk ve ödevler çok daha azdır. Güçlü, sosyal, sorumluluk sahibi, duygularını düzenleyebilen, sınırlarını, güçlü yanlarını bilen bir çocuğun ayrılmakta ve yeni bir ortama uyum sağlamakta zorluk yaşama olasılığı daha azdır. O halde bebeklikten itibaren bir çocuğu yetiştirirken girişimci, özerk, güçlü, başkalarının sınırlarına önem veren ve yaratıcılığını destekleyen bir biçimde yetiştirmek önemlidir. Çocukla daha ilk günden kurulan ilişki çocuğun tüm hayatını etkiler. Anne ve babanın kaygı durumu anne ve baba belli etmediğini düşünse bile bebeğe yansır. Bu nedenle anne ve baba kaygılı ise bunun üzerinde durulmalı ve yardım almaları desteklenmelidir. İlk yıllarını sağlıklı ve güvende geçiren bebekler, ayrılık kaygısını daha az yaşamaktadır.

 

İlk kez okul ile birlikte daha net kurallarla karşılaşan çocuklar okulda uyum sorunu yaşayabilmektedir. Her dediği yapılan, sınır konmayan, evde önemli olan kararları verme yetkisi bulunan çocuğun toplumsal bir ortam olan okulda sınırlar ve kurallarla karşılaştığında kafası karışmaktadır. Yaşıtları çocuğun her istediğini yerine getirmediğinde, okulun prensi ya da prensesi olmadığını fark etmeye başladığında içe çekilme, özgüvende azalma ve yetersizlik hissi ortaya çıkabilir. Bu durum ise çocuğun okul ortamında zorluk yaşamasına yol açar. Ev ortamında sınırların bulunması çocuğun kendini güvende hissetmesini, saldırgan ve öfkeli olmamasını sağlar. Böylelikle çocuk başkalarının haklarına saygı duyarak büyür ve hareketlerini düzenleme yeteneği geliştirebilir. Bu nedenle bir çocuk, hangi yaşta olursa olsun belli kurallar ve sınırlar içerisinde büyütülmelidir.

 

Okula yeni başlayan bir çocuk üzgün gözlerle annesine bakabilir, bacaklarına yapışıp ağlayabilir, annenin bu durum karşısında doğal olarak içi eriyebilir. Ancak annesinden ayrılıp ilk kez farklı bir toplum içerisinde bulanacak çocuk için bu ayrılık kaygısı belirtilerinin görülmesi doğaldır. Bunu bir bozukluk olarak nitelemek yanlış olur. Aile ve okul doğru tepkiler veriyor olmasına karşın belirtiler ortalama olarak bir aydan uzun sürüyor ise çocukta ayrılık anksiyetesi bozukluğu olup olmadığı bir çocuk psikiyatrisi hekimi tarafından araştırılmalıdır. Genelde anne ve babasından ayrılan çocuklar ağlar, anne babasını arar, evine gitmek ister. Uzun süren ayrılık kaygısı anne-baba davranışlarından beslenebilir. Doğru bir yaklaşım için çocuğu neyin tedirgin ettiği bulunmaya çalışılmalıdır. Aileden birinin hastalığı, öğretmenin çok sert olması, sınıf arkadaşından fiziksel zarar görmesi gibi endişeye yol açabilecek gerçek bir neden varsa, çocuğun bu sorunları bir an önce giderilmelidir. Ancak endişesi yalnızca ayrılık ile ilgili ise kendini güvende hissetmesi sağlanmalı, geri adım atılmamalı, vedalaşma kısa tutulmalı ve çocuk okula bağlanmayı en yoğun yaşadığı birey ile gitmemelidir. Bu girişimler okula uyumu hızlandıracaktır. 

Güvenli ve alışık olunan bir ortamdan, bütünüyle yabancı bir ortama geçiş erişkinler için bile zor iken, çocukları zorlaması beklenir bir durumdur. Ayrılık kaygısını en az yaşayan çocuklar incelendiğinde, bu çocukların annesinden ayrı bir odada uyuyan, anne baba işe giderken kolay ayrılabilen, arkadaşlarında ya da akrabalarında yatıya kalabilen çocuklar oldukları görülmektedir.  Bebeklik çağında bir bebeğin anneden ayrılık anlarında yaşadığı duygulara karşı kendini sakinleştirebilme yeteneğini geliştirmesi önemli bir beceridir. Anneden geçici ve sağlıklı ayrılıkların olması bu beceriyi artırmaktadır. Bu yetenek yavaş yavaş kazanılmaktadır. Annelerin ayrılık kaygısındaki rolü fazladır. Anne de kaygılı ise, çocuğunu kendinden ayırmıyor, hep gözünün önünde tutuyor, çevresine ve dış dünyaya güvenmiyor, endişeli bir yapı sergiliyor ise çocukta ayrılık kaygısı bozukluğunun gelişmesi kaçınılmazdır.  Bir çocukta ayrılık anksiyetesi bozukluğu var ise önce annenin kaygı bozukluğu ile ilgili çalışmaya başlamak gerekmektedir. Annedeki kaygı ortadan kalkınca, çoğunlukla çocuklarda da hızlı bir düzelme olmaktadır.

 

Anne ve çocuğun birbirinden sağlıklı, mutlu ve güvenli bir biçimde ayrı kalabilmeleri için bu süreç aşama aşama planlanmalıdır. Çocuğun ayrılık anları sadece okul odaklı değil, evde de önce kısa süre, sonra süre basamaklı artırılarak sağlanmalıdır. Süreç aşamalı olarak, yalnız oynama, yalnız ayrı odada oynama, arkadaşının evinde oynama, anne olmadan arkadaşının evinde oynama, anneden ve babadan ayrı yatma, ayrı odada uyuma, akraba ya da arkadaşında uyuma gibi basamak basamak planlanmalıdır. “Sen artık büyüdün, abla abi oldun, okula başlıyorsun, artık oyuncaklarla oynamak yok, artık derslerin olacak” gibi bir yaklaşım çocukların okuldan ürkmesine yol açar. Bunun tam tersi kreşin bir çeşit oyun okulu olduğunun söylenmesi, etkinliklerle ilgili bilgi verilmesi önemlidir. Çocukların okul açılmadan önce mutlaka okula gitmeleri, okulu görüp gezmeleri, öğretmeniyle ve diğer ekiple tanışmaları kaygılarını azaltacaktır. Zihinlerinde ortamı somutlaştırmaya başladıklarından dolayı güven duygusu güçlenecektir.

Okula gidiş gelişlerinin nasıl olacağı, servis kullanıp kullanmayacakları, kendilerini kimin kaçta alacağı, okula kimin bırakacağı, günlük ders planları, etkinlik çizelgesi gibi bilgiler net bir biçimde verilmelidir. Ağlamasını engelleyecek düşüncesiyle çocukları kandırarak okula bırakmak, yalan söylemek, o oyuna dalmışken kaçmak çocuğun güvenini ciddi oranda sarsar ve korku duymasına yol açar. Bu nedenle her zaman net, tutarlı, dürüst ve kararlı olmak gerekmektedir. “İstemiyorsan bugün okula gitme, ne yapsak acaba, okuldan alsak mı?, okula gitmezsen çok üzülür, hasta olurum, artık annen olmam, okula bırakacağım, bir daha da almayacağım” gibi sözel ifadeler sık yapılan yanlışlardır ve kaygı bozukluğunu pekiştirir. Bu nedenle sosyal ve duygusal gelişimi sosyal bir çevreye uyum sağlamaya yetecek kadar gelişmemiş bir çocuk için okula gitmesine yönelik ısrarcı ve kararlı olmak, net bir tutum sergilemek önemlidir. Çocuk okula gitmeme gibi bir alternatifin olmadığını bilmelidir. Annenin yüzü endişeli, ağlamaklı ve üzgün olmamalıdır. Ayrılık ansiyetesi yaşayan bir çocuğun karnının, başının ağrıdığını söylemesi aileyi daha çok kaygılandırır. Ancak bu bedensel belirtilerin özellikle okuldan önce olması, evdeyken olmaması dikkat çekicidir. Bu durumda sık yapılan hata çocuğun sürekli doktora götürülmesi, farklı farklı tetkik ve girişimlerin uygulanmasıdır. Bu nedenle belirtileri doğru gözlemleyip bir çocuk psikiyatristine gitmek yapılacak en doğru girişimdir.  

 

Sonuç olarak; çocuğu sosyal, duygusal ve bedensel olarak çok iyi tanımak, gözlemlemek ve desteklemek, ihtiyaç halinde yardım almaktan kaçınmamak heyecanlı ve kimi zaman zorlu olan bu sürecin sağlıklı atlatılabilmesine katkı sağlayacaktır.

Tüm çocuklarımız okul öncesi eğitim almayı hak etmektedir. Okul öncesi eğitimin tüm çocuklara ulaşması dileğiyle.

 

?>